Asırlardır süregelen bir hikâye bu. İnsan, yaşadığı müddetçe toprağı elde etmeye çalışır; toprak ise sabırla bekler, zamanı geldiğinde insanı alır. Her dönemde, her medeniyette bu döngü tekrar eder durur.
Bir yandan şehirler büyür, binalar yükselir, arsalar milyonlar eder. Öte yandan mezarlıklar sessizliğini korur; toprağın insanla yaptığı bu anlaşma hiç bozulmaz. İnsan toprağa hükmettiğini sanırken, aslında onun hükmüne girer.
Bugün bir karış toprak için birbirini ezenler, yarın aynı toprağın altına gireceklerini unuturlar. Ne ironidir ki, sahip olmaya çalıştığımız şey sonunda bize sahip olur. Toprak alır, saklar ve unutturur. Adımız bir taşın üzerinde kalır, belki bir dua, belki o da değil.
İnsanoğlu yüzyıllardır toprağı paylaşmayı değil, parçalamayı seçti. Oysa hepimiz aynı yere gideceğiz. Kime kaldı dünya? Kimin parseli sonsuza kadar onun oldu?
Belki de şimdi biraz durup düşünme zamanı. Toprağı almak için değil, onunla barışmak için yaşasak ne kaybederiz? Çünkü sonunda, hepimiz aynı toprağa yazılacağız. Farkımız sadece, arkamızda ne bıraktığımızda olacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: